TÜRKÇEMİZ
Türkler’in Kullandıkları Alfabeler
Türkiye Cumhuriyeti`nde bugün kullanılmakta olan alfabeye gelinceye kadar Türklerin alfabelerini birkaç kez değiştirdikleri bilinmekte ve bu konuda şöyle dörtlü bir dizi yapılmaktadır: Göktürk, Uygur, Arap, Latin.
Böyle bir sıralama gerçeği tümüyle yansıtmadığı gibi adlandırmaların “Arap” ve “Latin Alfabesi” diye yapılması da bazı kavram ve değerlendirme kargaşasına yol açmaktadır. Tarih boyunca çok geniş ülkelere yayılan ve çok değişik kültürlerle ilişkiler kuran Türkler bu dört alfabenin dışında ,başka alfabeler de kullanmışlardır. Gününüzde de söz konusu dört alfabeden başka alfabeler kullanan Türkler vardır.
Öte yandan, İslamiyet’le birlikte Türkler arasında yaygınlık kazanan alfabe, salt Arapların kullandıkları harflerden ibaret olmayıp, ona bazı eklemeler de yapılmıştır. Bu nedenle eski yazı ya da Osmanlı alfabesi diye de nitelenen alfabe, Arap alfabesinin Türkçe`ye uygunluk sağlamasına çalışılan geliştirilmiş bir biçimi idi. Bu nedenle ona Arap alfabesi değil Arap kökenli alfabe demek daha doğru bir niteleme olur.
Bunun gibi, Türkiye Cumhuriyeti`nde kullanılan alfabe de özgün bir Latin alfabesi olmayıp Latin kaynaklı yeni Türk alfabesidir. Nitekim söz konusu alfabenin kabulünü öngören 1928 tarihli yasa “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” başlığını taşımaktadır.
Türklerin tarih boyunca kullandıkları alfabeleri sırasıyla incelersek:
(Görüntülemek istediğiniz alfabenin üzerine dokunun.)
1. Göktürk Alfabesi
2. Uygur Alfabesi
3. Arap Alfabesi
4. Latin Alfabesi
!Bütün TÜRKler Kardeştir!
Ey Tanrı Dağları‘nda doğup bu acunda at koşturan şanlı akıncı, yüreklerinde ozanların kopuz çaldığı Dede Korkut ruhlu bilge, bir günde devlet yıkıp bir gecede hanlık kuran yiğit çeri, bengü taşlar yazdıran Bilge Kağan’ın torunu, gök mavisi bayraklarla kurt başlı sancakları göklere çektiren alp kişi, korkaklara Çin Seddi’ni yaptıran Mete Han‘ın ve onların sarayını kırk kişiyle basan Kürşad’ın soyundan gelen yüce TÜRK, sözüm sanadır.
Bugün dünyadaki birçok millet henüz ortada yokken biz TÜRKler devlet kuruyor, bu dünyanın düzenini sağlıyorduk. Binlerce yıl öncesinde Hunlar ve Göktürkler ile Türk adını tüm acuna duyurmuş ve dünya egemenliğine kavuşmuştuk. Mavi gök çadırımız, güneş de bayrağımız olmuştu. Gücümüzü yalnızca kılıcımızın keskin, bileğimizin de güçlü olmasından almıyorduk; yüce töremiz, inancımız, devletimize bağlılığımız ve eşsiz kültürümüz bizi diğer milletlerden üstün kılıyordu. Kaşgarlı Mahmud Atamız da, “Tanrı’nın devlet güneşini Türk burçlarında doğurduğunu ve onların üzerine göklerin bütün ışıklarını döndürmüş olduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne ilbay kıldı.” diyerek Türklüğün kutluluğunu bin yıl öncesinden bize bildirmişti.
İkinci Göktürk Devleti‘nde TÜRK soylu bütün kişiler tek bayrak altında toplanmıştı ve sonrasında Türk göçleriyle kandaşlar acunun farklı bölgelerine yayılmaya başladı. Birbirinden ayrı düşen soydaşların aralarındaki mesafeler, Rusların, Çinlilerin ve sayısız düşmanların bizleri bölmek için yaptıkları çalışmalarla arttı. Ruslar “Siz TÜRK değilsiniz. Siz, Kırgız, Azeri, Özbek, Kazak, Tatar…’sınız.” dediler ve önce kutlu dilimizi parçaladılar. Her Türk lehçesi için uydurma birkaç kural oluşturup, onları ayrı ayrı diller durumuna getirdiler. Ağzımızdaki ana sütü kadar ak olan Türkçemizi bölüp, yirmiden fazla parçaya ayıran Ruslar, binlerce yıllık töremizi ve kültürümüzü de yozlaştırmak için ellerinden geleni yaptılar.
Sözcükte Anlam
GENEL BİLGİLER
Sözcük, çoğu zaman, dilin kendi başına anlamı olan en küçük parçası, diye tanımlanır. Ağaç, hayal, dost gibi sözcükler buna örnektir. Bazı sözcükler ise tek başına anlam taşımayıp diğer sözcüklerle bir araya geldiğinde belli bir anlam ifade eder: için, gibi, göre vs.
ÖSS’de sözcük anlamına dayalı sorular değişik soru biçimleriyle karşımıza çıkar. Kimileri “Aşağıdakilerden hangisinde altı çizili sözcük mecaz anlamıyla kullanılmıştır?” gibi bilgiye dayalı olduğu halde, kimileri “Aşağıdakilerden hangisinde “gün” sözü ötekilerden farklı anlamda kullanılmıştır?” gibi sözcüğün cümle içindeki yorumuyla ilgilidir. Hatta yoruma dayalı sorular sözcük anlamıyla ilgili soruların çoğunu oluşturur.
GERÇEK, MECAZ VE YAN (YAKIŞTIRMA) ANLAM
Gerçek anlam, bir sözcüğün temel anlamıdır; buna sözcüğün ilk akla gelen anlamı ya da sözlükteki ilk anlamı da denir. Bir sözcüğün diğer anlamları gerçek anlamından yola çıkılarak oluşturulmuştur. Örneğin “Burun” dendiğinde aklımıza ilk gelen, insanın bir organıdır. Öyleyse; “Burnundaki benler onu öyle tatlı gösteriyordu ki…” cümlesindeki “burun” sözü insanın bir organı anlamında olduğundan gerçek anlamında kullanılmıştır. Ancak aynı söz; “Bugünlerde burnu büyüdü kimseleri gözü görmüyor.” cümlesinde insanın bir organı anlamını vermekten çok uzaktır. Temelde bu, gerçek anlamdan doğmuş ancak tamamen farklı bir özellik kazanmıştır.
İşte sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı bu anlama mecaz anlam diyoruz.
Bir de sözün, çoğu kaynağın mecaz anlama dahil ettiği ancak mecaz anlamdan biraz farklı olması yönüyle yan anlam ya da yakıştırma diye de anılan bir anlamı vardır. Yukarıda verdiğimiz “burun” sözünü “Ayakkabımı biraz küçük almışım; burnu ayağımı sıkıyor.” cümlesinde ele alalım. Buradaki “burun” sözü gerçek anlamda değildir; çünkü “insanın bir organı” ifadesini taşımıyor. Tam olarak mecaz anlama da girmez; çünkü temelde gerçek anlamla yakın bir ilgisi vardır. Ayakkabının o kısmına burun denmesinin nedeni insanın burnuna konum itibariyle benzemesindendir. İşte sözcüğün, gerçek anlamında karşıladığı varlığa şekil benzerliğinden dolayı başka bir varlığa verilmesine yan anlam ya da yakıştırma denir.
SOMUT VE SOYUT ANLAM
Sözcükler varlıkları ve kavramları karşılar. Varlık, madde olarak bulunan yani duyu organlarıyla algılanabilen bir nitelik taşır. Örneğin; ağaç, yeşil, kalem gözle; soğuk, ıslak dokunmayla; ses, gürültü işitmeyle; koku koklamayla; acı, ekşi tatmayla algılanabilir. İşte duyu organlarımız yardımıyla algılayabildiğimiz bu sözcüklere somut anlamlı sözcükler denir.
Oysa üzüntü, sevgi, özlem, hasret, rüya gibi sözcükleri herhangi bir duyumuzla algılayamayız; bunların sadece kavram olarak var olduğunu kabul ederiz. İşte bu tür sözcüklere de soyut anlamlı sözcükler denir.
Bir sözcük her zaman somut olamayacağı gibi her zaman soyut da değildir. Bir cümlede somut olan sözcük başka bir cümlede soyut anlam taşıyabilir. Örneğin; “Bu iki çizgi arasındaki açı kırk beş derece vardır.” cümlesindeki “açı” sözcüğü ölçülebilen bir değer taşıdığından somut anlamlıdır. Aynı sözcük “ Sen bu sorunu hangi açıdan ele aldın?” cümlesinde, ölçülebilen bir değer olmaktan çıkmış, mecaz anlam kazanarak soyut bir kavramı karşılar duruma gelmiştir.
TERİM ANLAM
Herhangi bir bilim, sanat ya da meslekle ilgili özel bir kavramı karşılayan sözcüklere terim denir. Yeni bulunan bir kavram, yeni bir terimle karşılanabileceği gibi, günlük hayatta kullanılan bir sözcüğe özel bir anlam verilerek de karşılanabilir. Örneğin “ağız” sözü “Adamın ağzında diş kalmamış, hala genç gibi davranıyor.” cümlesinde gerçek anlamında ve günlük kullanımıyladır. Aynı söz “İstanbul’da büyümüş; ama Karadeniz ağzıyla konuşuyor.” cümlesinde dilbilgisinde bir tanım olan “yöresel konuşmalara dilde verilen karşılık” anlamına gelerek bir terim oluşturmuş. Ya da “Irmağın ağzı toprakla dolmuştu.” cümlesinde olduğu gibi “ırmağın denize karıştığı yer” anlamında kullanılarak coğrafi bir terim olmuştur.
EŞ ANLAM
Aynı kavramı karşılayan farklı sözcükler eş anlamlıdır. Örneğin “ayakkabı” sözü ile “kundura” sözü aynı nesneyi karşıladıkları için eş anlamlı sayılır. Ancak bir sözcük daima başka bir sözcükle eş anlamlı olmaz. Bazen aynı sözcük farklı cümlelerde eş ya da farklı anlamlar da taşıyabilir. Cümlenin gelişine göre eş anlamlılık durumu değişir. Örneğin; “Çocuğun kara gözleri, büyüleyiciydi.” cümlesindeki “kara” yerine “siyah” diyebiliriz. Ancak “Ah alnımın kara yazısı!” sözündeki “kara” yerine “siyah” getirilemez. Çünkü “kara” sözü cümlelerin ikisinde de farklı anlamlar veriyor. Dolayısıyla ikinci cümlede mecaz anlama geldiği için yerine “siyah” sözcüğünü getiremiyoruz.
KARŞIT (ZIT) ANLAM
Birbirine karşıt kavramları karşılayan sözcüklerdir. Karşıt anlamlı sözcükler iki zıt noktayı belirtirler. Örneğin; “güzel” sözcüğünün karşıtı “itici” olamaz çünkü iticilikte sevimsizlik anlamı da vardır. Oysa “güzel” sözü sevgiyi beraberinde ifade etmez. Bunun karşıtı ancak “çirkin”dir. Aynı durum eylemlerde de görülür. Örneğin; “sevmek” eyleminin karşıtı “sevmemek” değildir. Çünkü “sevmek” iyi bir duygunun varlığını bildirir. Sevmemekte ise bu duygunun bulunmadığı anlamı vardır. Oysa karşıtlıkta, olan duygunun tam karşıtı olmalıdır; bu da “nefret etmek”tir. Bu nedenle karşıtlıkla olumsuzluğun farkını görmek önemlidir.
DEYİM
En az iki sözcükten meydana gelen, sözcüklerden en az birisi mecaz anlamıyla kullanılan, cümlede eylem bildiren söz öbekleridir. Deyimi oluşturan sözcükler çoğu zaman kendi anlamlarından uzaklaşmış görülürler. Örneğin; “Haberi duyunca etekleri zil çaldı.” cümlesinde “etekleri zil çalmak” çok sevinmek anlamına gelen bir deyimdir. Ancak burada etek, zil, çalmak sözlerinin sevinmekle bir ilgisinin olmadığı açık.
Bazı deyimlerde ise sözcükler gerçek anlamlarını tamamen yitirmemiş olabilir. Örneğin; “Yükte hafif pahada ağır ne varsa getirin.” cümlesindeki altı çizili deyimde “yük” ve “paha” sözcüklerinin gerçek anlamlı olduğu açıktır.
Deyimler genellikle bir eylem bildirir. Bu nedenle bir eylem gibi çekimlenebilir. Bu yönüyle atasözlerinden farklılık gösterir. Atasözleri daima cümle halinde bulunup yargı bildirirlerken, deyimler mastar olarak da kullanılabilir. Örneğin “küplere binmek” deyimdir ve “sinirlenmek” anlamındadır. Mastar halinde de anlamlıdır. Ancak bu açıklamaya uymayan deyimler de vardır. Örneğin, “Dün az kalsın kaza yapıyordum.” cümlesinde altı çizili söz deyim olarak verilmiş. Biz bu deyimi “az kalmak” şeklinde mastar olarak kullanamayız. Aslında bir eylem de bildirmeyen bu tür sözler, deyimlerin genel niteliklerine pek uymaz.
…Cümlenin Öğeleri…
Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz.
Bir cümlenin oluşması için en önemli şart, kip ve şahıs bildiren bir unsurun bulunmasıdır. Yani eğer cümle içinde herhangi bir söz, haber veya dilek kiplerinden herhangi biriyle çekimli halde bulunuyorsa o, bir yargı bildiriyor demektir. Yargı bildirmek ise cümle olmanın en önemli koşuludur. Şahıs bildirmek, cümle olmak için her zaman gerekli değildir.
Cümlede bulunabilecek öğeler, yüklem, özne, nesne ve tümleçlerdir. Bunların özelliklerinin neler olduğunu şimdi ayrı ayrı görelim.
(Görüntülemek istediğiniz başlığa dokunun…)
Yüklem
Özne
Nesne
Dolaylı Tümleç
Zarf Tümleci
Edat Tümleci
Çekim ve Yapım Ekleri
(Ekler şemasını görebilmek için, aşağıdaki resmin üzerine dokunun.)
A) İSİM ÇEKİM EKLERİ:
1) Çokluk Eki: İsimlerin sayı bakımından çokluğunu bildirirler.
Örnek: elmalar,çocuklar ,öğrenciler.
2)Hal Ekleri:- i,-e,-den,-de ekleridir.
Örnekler: Kitabı ver (belirtme hali)
Yola bak (Yönelme hali)
Evden geliyorum (Çıkma hali)
Sende kaldı (Bulunma hali)
Sıradan insanlarla işim olmaz.(Sıfat yapmıştır ve bu yüzden yapım eki olmuştur)
Bunlar gözde çocuklardır.(Sıfat yapmıştır ve bu yüzden yapım eki olmuştur)
Sudan sebeplerle yanıma gelme (Sıfat yapmıştır ve bu yüzden yapım eki olmuştur)
3)İyelik ekleri: Eklendiği isimlerin kime ait olduğunu ifade eder.
Örnek: Kitabım,kitabın, kitabı, kitabımız, kitabınız, kitapları iyelik eklerini, ismin başına benim, onun, bizim, sizin, onların zamirlerini getirerek bulabiliriz.
4) İlgi ekleri (Tamlama Ekleri): “ın, in, un, ün” biçimindedir.Belirtili isim tamlaması kurar.
Örnek: kapı-n-ın kol-u , müdür-ün oda-sı
5)Eşitlik Eki: “-ca,-ce” biçimindedir.
Örnek: Sence bu doğru mu?
Çocukça davranma
6)Ek eylem Ekleri: İsim soylu sözcükler yüklem yapma göreviyle kullanılan eklerdir.
Örnek: iyi-y-im, iyi-sin, iyi-dir, iyi-y-iz, iyi-siniz, iyi-dirler
B)FİİL ÇEKİM EKLERİ
1)Zaman ekleri (Bildirme Kipleri): Fiillerde hareketin yapıldığı zamanı bildirir.
Örnek: gel-miş (Duyulan geçmiş zaman)
oku-du (görülen geçmiş zaman)
gid-i-yor (şimdiki zaman)
yat-acak (Gelecek geçmiş zaman)
Şimdi gelir (Geniş geçmiş zaman)
2)Dilek kipleri: Fiillerde dilek, şart, istek, gereklilik… gibi anlamları karşılayabilmek için getirilen kip ekleridir.
Örnek: Gider-se-m gelmem (Dilek-şart kipi)
Biraz daha oturayım (istek kipi)
Ders çalışalım (istek eki)
Artık git-meli-y-im (Gereklilik kipi)
Bunları da oku-sun (Emir eki)
Dışarı çıkın (Emir eki)
3)Şahıs Ekleri: Fiildeki eylemi gerçekleştiren şahsı belirtmek için getirilen eklerdir. Fiillerde kip eklerinden sonra gelirler.
Örnek: Geliyor-um, çalışmalı-sın, yaptı- okusak-k , üzülür-üz koşacak-sınız yürüdü-ler
YAPIM EKLERİ:
İsim ya da fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan başka isim ya da fiil türeten eklerdir. Yapım ekleri eklendiği sözcüğün anlamını da türünü de değiştirir. Her zaman çekim eklerinden önce gelir. Yapım eki almış bir sözcüğe türemiş sözcük ya da gövde denir.Eğer sözcük yapım eki almışsa basit yapılıdır sözcük çekim eki olsa da basittir
1)İsimden İsim Yapım Ekleri: İsim kök veya gövdelerine eklenerek, yeni bir isim gövdesi oluşturan eklerdir.
Lık: kömür-lük, göz-lük , kulak-lık …
lı: Şehir-li , para-lı , ağaç-lı , baş-lı …
sız: su-suz, para-sız, ev-siz,
cü: göz-cü, sanat-çı, yol-cu, simit-çi,
ce: Türk-çe İngiliz-ce
daş:Çağ-daş, arka-daş, yol-daş
üncü: üç-üncü beş-inci
msı: acı-msı ekşi-msi
cil: et-cil ben-cil insan-cıl
şın: sarı-şın
sal: kum-sal kadın-sal
ıt: yaş-ıt
cağız: kız-cağız çocuk-cağız
cık: az-ı-cık küçük-cük
tı: horul-tı cıvıl-tı
2)İsimden Fiil Yapan Ekler: İsim köklerine veya gövdelerine gelerek onlardan fiil türetir.
la: su-la, taş-la, uğur-la
al: çok-al, az-al, dar-al
l: doğru-l, sivri-l
a: kan-a, yaş-a, tür-e, boş-a
ar: yaş-ar, mor-ar, sarı-ar
da: fısıl-da, horul-da, gürül-de
at: yön-et, göz-et
ık: geç-ik, bir-ik
ımsa: az-ımsa, benim-se,küçü(k)-mse
kır: fış-kır, hay-kır
lan: ev-len, rahat-la
laş: şaka-laş, der-leş, çocuk-laş
sa: su-sa, garip-se önem-se
3)Fiilden İsim Yapan Ekler: Fiil kök veya gövdelerine gelerek isim yapan eklere denir.
ca: düşün-ce, eğlen-ce
ocak-ecek: giyecek, yok-ocak, aç-ocak
ak: yat-ak, kaç-ak, dur-ak,
ga: böl-ge, bil-ge, süpür-ge,
gan: çalış-kan, unut-kan, kay-gan
gı: sev-gi, çal-gı, as-kı
gıç: bil-giç, dal-gıç, başlan-gıç
gın: yor-gun, bil-gin, bez-gin, bit-gin
ı,-i: yaz-ı, öl-ü, yap-ı, çat-ı, kok-u, doğ-u
ıcı-ici: yap-ıcı, gör-ücü, al-ıcı, sat-ıcı,
ık-ik: kes-ik, aç-ık, göç-ük,
ım-im: say-ım, seç-im, öl-üm, ölç-üm
ın-in: yığ-ın, ak-ın, tüt-ün, ek-in,
nç: gül-ünç, sev-inç
ıntı: es-inti, çık-ıntı, dök-üntü,
ır-er: gel-ir, gid-er, ok-ur,
ış: otur-uş, yürü-y-üş,
ıt: geç-it, yak-ıt, ölç-üt,
ma: gülmeyi severim , konuşmayı bil.
mak: gelmek, gitmek
tı: belir-ti, kızar-tı,
Fiilden Fiil Yapan Ekler: Fiil soylu kelimelerden yeniden fiil yapan eklere denir.
dır: gül-dür, yap-tır, koş-tur,
ala: kov-ala, silk-ele,
er: gider, çık-ar,
imsa: gül-ümse, an-ımsa,
ın: gez-in, gör-ün, sev-in, taşı-n,
r: kaç-ır, bat-ır, iç-ir,
ş: gör-üş, uç-uş, gül-üş,
t: uza-t, sap-ıt, korku-t, üşü-t,
ı: sev-il, kır-ıl, sat-ıl